Hukuk & Gelişimi Sistemleşmesi

Tanım

Basit bir kelime gibi duran hukuk kavramının herkesçe kabul edilen bir tanımı yoktur. “Toplumsal yaşayışı ve ilişkileri düzenleyen, kamu yaptırımlarıyla güçlendirilmiş kurallar bütünüdür “kısa tanımı ise yeterli değildir. İki ülkenin sınırlarını bekleyen ve sınır ihlali halinde ateş ederek birbirlerini öldüren askerlerin hukuki durumu, bu iki ülkenin birleşmesi halinde ne olacaktır? Yahut savaştan kaçmayı ölümle cezalandıran bir hukuk düzeni karşısında, insan öldürmeyi büyük günah sayan kişi nasıl davranacaktır?  Hukuk, sürekli değişen ve gelişen bir kavram olduğundan tanımı da sürekli değişmekte ve gelişmektedir. Bu yüzden zaman ve mekâna bağlı bir tanım yapmak yanlış olacaktır. 

Hukuku yaratma yetkisinin kimde olduğu hususu ise ayrı bir tartışma konusudur. Binlerce yıl hukuku yaratma yetkisi; Tanrılara ve Tanrıların yeryüzündeki temsilcileri olan krallara yahut din adamlarına aitti.  Elimizde mevcut en eski yazılı Kanun olan (M.Ö. 1800-1750) Hammurabi’nin 282 maddelik kanunlarını, Hammurabi Tanrı Samaş’tan almıştır.  Tanrıdan gelen kanunlara karşı çıkan Tanrı’ya karşı çıkmış ve dolayısı ile ölümü hak etmiş oluyordu. Bu yüzden siyasi iktidarı ele geçirenler, bütün çıkarmak istedikleri kanunları geçmişte Tanrı adına çıkarmışlar hem kanuna meşruluk kazandırmışlar hem de kanunun ihlalinin önüne geçmişlerdir.  İnsanın da hukuk yaratabileceği düşüncesi insanlık tarihine göre çok yeni bir düşüncedir.

Maurice Duverger

“Hukukun kuvvetinin azaldığı yerde , kuvvetin hukuku geçerli olmaya başlar. “

Gelişimi

Arkeolojik kazılardan insanlık tarihinin en fazla son 5000 yılı hakkında bilgi sahibi olabilmekteyiz.  Hukukun toplumsal yaşamın başlaması ile var olduğu tartışılmaz bir konudur. Adalet arayışı da hukukla birlikte hep var olmuş ancak hiçbir zaman tam olarak ulaşılamamıştır. Çok tanrılı dinlerde Adalet Tanrısı en önemli Tanrılardan birisi olmuştur. Tek Tanrılı dinlerde ise; Tanrının en önemli ve vazgeçilmez özeliklerinden birisi adaletli olmasıdır.

Hukukla din arasında tarih boyunca çok sıkı bir ilişki vardır. Tarihteki bütün krallıklar, meşruluklarını Tanrıdan alırlar. Çünkü zorla iktidarı ele geçiren kişi; meşruluğunu ya gücüne dayandıracak yahut kutsal, dokunulmaz ve tartışılmaz Tanrı’ya dayandıracaktır. Güce dayansa, kendinden daha güçlü birisinin iktidarı ele geçirmesi meşru olacaktır. Halbuki Tanrı’ya dayandırmak daha akıllıcadır. Tanrısal meşruiyeti kimse tartışamayacak, tartışan da Tanrıya karşı geldiği için öldürülecektir. Meşruluğun halka dayandırılması düşüncesi ise Rönesans’la birlikte Avrupa da gelişen bir düşüncedir.

Hukuka aykırı davranışları cezalandıran yahut hukuki ihtilafları çözen Kral yahut kralın görevlendirdiği din adamları yahut askerleri olmuştur. Sümerlerde yeraltı dünyasının yargıçlığını da yapan tanrı Samaş, bir tahtta oturur. Elinde adalet ve doğruluğu simgeleyen asası ve parmağında egemenliği simgeleyen yüzüğü bulunurdu. Kılıcı ise cezalandırma yetkisinin kendisinde olduğunu sembolize ederdi. Eski Yunan adalet tanrıçası Themis ise; gözleri bağlı bir elinde kılıç diğer elinde teraziyi tutar.  Tarafsızlığı simgeleyen gözün bağlanmasıdır. Terazi, adaleti kılıç ise cezalandırmayı sembolize eder. Eski Mısır inancına göre ise; insanları yargılayan tanrıça Maat’tır. Hüküm salonunda insanın kalbi terazinin bir kefesine, Maat’ın başında taşıdığı kuş tüyü ise terazinin bir kefesine konurdu.   Şayet kalp tüyden ağır gelirse kişi suçlu ve günahkâr kabul edilirdi.

Tarihi kaynaklara göre elimizdeki ilk dava dosyası Sümerlere aittir (M.Ö. 1850). Öldürülen kocasının katillerini bildiği halde susan bir kadının cinayetten yargılanıp yargılanmayacağına dair yargı kararıdır. Karar sonucu; kadının cinayete iştirak etmediği ve cinayete yardım da etmediği belirtilerek kadının cinayetten ölüm cezası ile çarptırılması kabul edilmez.

Eski Yunan ve Roma; hukukun ve demokrasinin gelişmesinde çok önemli adımların atılmasını sağlamıştır. Dünya hukuk tarihi adeta Roma hukuku üzerine bina edilmiştir. Bunda Roma İmparatorluğunun dünyanın çok büyük bir alanında hüküm sürmesi etkili olduğu gibi ileri bir hukuk ve hukukçulara sahip olması da temel etmenlerdendir. Roma İmparatoru Justinanus döneminde yapılan kanunlaştırma çalışmaları ise bu günkü hukuk sistemlerinin dahi temelini oluşturmuştur. Avukat mesleği örgütü olarak avukat barosu da ilk defa Roma da kurulur. Pek çok Romalı avukat senatör olarak Roma İmparatorluğunun siyasi hayatında önemli görevler yapmışlardır. Bugün de pek çok hukukçu, dünya devletlerinin siyasi hayatında önemli görevler yapmaktadırlar.  

Örf ve âdet kuralları ile başlayan hukuk kuralları zamanla ilişkilerin gelişmesi ve yayılması ile yerini kanunlara bırakmıştır. Gezici mahkemelerin yerini her yerleşim yerinde kurulu mahkemeler almıştır. Hukukçuluk, kralın askerlerinin yahut din adamlarının görevi değil özel olarak eğitilmiş kişilerin vazifesi haline gelmiştir. Dünyanın ağırlıklı çoğunluğu hukuku, dinden ayrıştırarak seküler hale getirmiştir. Kanunlar ve kurallar Tanrı tarafından değil insanlar tarafından konulmakta yahut kaldırılmaktadır. Kararlar da Tanrı adına değil kamu gücü adına verilmektedir. Tartışılmaz kutsal kavramlar, toplum hayatının son 300 yılı içerisinde hızla  çıkarılmıştır. Ancak sorun yine çözülememiş, insanların adalet beklentileri yerine getirilememiştir. 

Lao Tse

“Kötülüğü adaletle, iyiliği de iyilikle karşıla.”

Sistem

Tarihsel gelişime paralel olarak dünyada uygulanan dört hukuk sistemi vardır. Kara Avrupası Hukuk İstemi, Anglo- Sakson Hukuk Sistemi, İslam Hukuku ve Yerel Hukuk sistemleridir.

Dünyada en yaygın olan Kara Avrupası hukuk sistemidir. Roma hukukuna dayanır. Hukuk sistemi, yazılı olarak Anayasa, kanunlar  ve diğer meşru organca çıkarılmış yasal mevzuata dayalıdır. Özel hukuk ve Kamu hukuku birbirinden ayrıdır. Yargı mercileri de idari ve adli yargı olarak ikiye ayrılır. Mahkeme kararları yardımcı kaynaklardır hukuk yaratmaz.

Anglo-Sakson hukuk sistemi ise, yazılı kanunlara dayanmaz. Örf adet kuralları, dağınık halde çok sayıda kanun ve geçmiş mahkeme içtihatlarına dayalı olarak kararlar oluşturulur. Yani hukuku, hâkim kararları yaratmaktadır. İngiltere ve eski İngiliz sömürgelerinde uygulanmaktadır. Yargı birliği vardır.

İslam Hukuku ise; hakimlerin yarattığı hukuktur. Varsa Kuran ayetleri yorumlanarak yoksa geçmiş uygulamalara bakılarak hukuki ihtilaf çözümlenmeye çalışılır. Sonradan hukuku yazılı hale getirme çalışmaları yapılarak Mecelle yazılmış ancak uygulaması kısa dönem sürmüştür. İran ve Suudi Arabistan gibi bazı ülkelerde İslam hukuku uygulanmakta ise de yargılama usulü, İş hukuku, Tahkim, vatandaşlık, memurluk gibi bir çok konuda Kara Avrupası hukuku dikkate alınarak kanunlar çıkartılmaktadır.

Dünyada çok az bölgede uygulanan yerel hukuk sistemleri ise ağırlıklı olarak örf ve adete dayalıdır ve daha çok yerel ihtilafları çözmede kullanılmaktadır.

Zaman içerisinde sistemler birbirlerini etkilemişler. Anglo-Saksonlarda yazılı hukuk kaynakları artmış, Kara Avrupası’nda ise Mahkeme içtihatları önemli yer tutmaya başlamıştır.  Avrupa Birliği bu konuda çok önemli görevler yapmıştır. İngiltere’nin Birlikten ayrılması ile sürecin ne şekilde gelişeceği ilerde belli olacaktır.

Türkiye’de Kara Avrupası hukuk sistemi kabul edilmiştir.